Merhaba. Geçtiğimiz hafta sonu burada (Giresun) bir amatör telsiz etkinliğine katıldım ve bunu da sizlerle paylaşmak istedim. Bu etkinlik, TCSWAT ve GİTRAD tarafından Kıyı Emniyeti Genel Müdürlüğü ile işbirliği içinde, 29-30 Nisan 2011 tarihleri arasında TC7ZLH özel çağrı işareti ile Espiye Çamburnu (Zefre) Deniz Feneri’nde (EBLOTA Award Station, TUR-068) düzenlenen bir faaliyetti. Son dönemde içinde bulunduğum sınav koşuşturmasından bir gün için de olsa uzaklaşmak hiç de fena olmayacaktı.
Tüm Dünyada deniz fenerlerinde yapılan bu tür etkinliklerin amacı sadece oradan amatör telsiz çalışması çalışma yapmak değil aslında.
Bu tür çalışmalar, hem o ülkenin tanıtımına aracılık etmekte, hem de bir iyi niyet gösterisi altında amatör çalışmaları teşvik ederek aynı zamanda buralara dikkat çekip restorasyon çalışmalarına da katkıda bulunmak için düzenlenmekte. Ülkemizde de bu çalışmalara aynı amaçla ILLW‘nin bir parçası olarak başlanmış. Dilerseniz uluslararası çalışmanın tarihçesine buradan, TCSWAT’ın konu ile ilgili çalışmalarına ise buradan bakabilirsiniz.
Etkinlikten bir gün öncesinde Cuma akşamı babam ile birlikte GİTRAD’a gittik ve buradaki radyo amatörleri ile tanışma fırsatı buldum. Hem amatörlerle sohbet ettik hem de önümüzdeki sınava hazırlanan arkadaşım A.Buğra ÇÖMEZ ile de görüştük. Bir süre sonra orada bulunan Yaesu FT-One telsiz ile Bekir Bey (TA2RX) ve Ali Bey (TA7EB) nezaretinde pratik yaptık.
Cumartesi sabah kalktığımda havanın yine kapalı olması epey canımı sıktı. Saat 10.00 gibi babam hazırlanmamı ve öğleye doğru gideceğimizi söyledi. Bir arkadaşımız (amatör adayı Yılmaz Bey ve şirin kızı Melis) ile birlikte çalışmanın yapılacağı Espiye ilçesine doğru yola koyulduk.
Fenere, arabayı park ettiğimiz yerden 500-600 metre daha yürüyerek gidilmesi gerekiyordu. Malzemelerimizi alarak yürümeye başladık. Patika yolumuz adeta papatyalar ile kaplıydı.
Daha önce hiç buralara gelmediyseniz size biraz anlatayım. Karadeniz’de en fazla göreceğiniz iki renk var. Biri yeşil biri de mavi. Deniz ve gökyüzü mavi, bitki örtüsü ise yaz kış yemyeşil.
Gerçi ben denize, daha doğrusu rengine alışamadım. Çanakkaleli olduğumuz için alışkın olduğumuz masmavi suların yerini buralarda adı gibi karamsı bir deniz almış. Özellikle koylarda su çok berrak ancak yine de fırtınalı havalarda hırçınlığı ve derinliği insanı korkutuyor.
Zamanla alışırız sanırım. Kışın çoğunlukla sis görülüyor, yağmur deseniz zaten neredeyse her gün ya yağıyor ya da çiseliyor. Güneşe hasret kaldık diyebilirim.
Güzel güzel bu canlı yeşil koridordan ilerlemeye devam ettik. Yağmurdan sonra gelen toprak kokusu ise ayrı bir güzeldi.
Biraz sonra fenere vardık. Burasını ilk gördüğümde açıkçası çok şaşırdım. Daha önce resimlerini görmediğim için birçok kez gittiğim büyük deniz fenerleri gibi sandım. Buradaki fener, içine bir kişinin sığabileceği kadar küçük bir odası olan şirin ve küçük bir kıyı feneriymiş.
Çalışma yerine geldiğimizde antenler ve çadırlar çoktan kurulmuştu. Etraftaki malzeme ve yükleri görünce taşımak için epey gelip gittiklerini anlamak hiç zor olmadı. Merhabalaşmanın ardından sıcacık birer çay ile kendimize geldik.
Bu etkinliğin bence güzel yanlarından biri de değişik derneklere mensup birçok amatör oluşumun bir arada olmasıydı. TCSWAT‘tan Bekir Kemal ATAMAN (TA2RX), Ali DEMİRALP (TA7EB), İsmail AYDIN (TA7EA), Ömer YENİGÜN (TA7BB), GİTRAD‘tan Ali DEMİRALP (TA7EB), İsmail AYDIN (TA7EA), Bekir Kemal ATAMAN (TA2RX), Dursun PİRİ (TB7MCX),TRAC‘tan Ömer YENİGÜN (TA7BB), Ali KAZAN (TA7EM), Hidayet AKYÜZ (TA7EH), TAMSAT‘tan Ruha USLU (TB2NMR) ve TAMSAT/GRAT olarak da ben Serenay USLU (TB9YDC).
Bir süre sohbetten sonra Ali Bey (TA7EB) ve Bekir bey (TA2RX) “hadi bakalım genç amatör hazırlıklarına başla” dedi. Ömer Bey de (TA7BB) hemen ardından bana kendi çadırını göstererek orada kendi donanımını kullanarak çalışabileceğimi söylediğinde açıkçası önce heyecanlandım. Daha önce HF denemem olmuştu ancak bu tür bir etkinlik içerisinde bulunmamıştım.
Diğer amatörler elbirliği ile tam benlik çadırı kısa sürede bir istasyona çevirdiler. Alışmam için önce 40 metre bandında Türk amatörler ile görüşmem kararlaştırıldı.
Daha sonra antenler ve diğer istasyonlar birbirine yakın olduğu için birbirini etkilememesi (enterferans) için cihazımın çıkışına bir tane 40 metre bandpass filtre takıldı. Bu filtre sadece benim çalışma bandımda alma ve göndermeye göre ayarlanmıştı. Diğer bandlar için mevcut filtreleri aşağıdaki resimde görebilirsiniz.
Filtre deyip geçmemek gerek. Bu şirin her yanı kapalı parlak metal kutuların amacı kadar maliyeti de önemli. Yukarıda değişik bandlarda 5 filtre görüyorsunuz.
Bu da kabaca (5 filtre) x (ortalama 100 Dolar birim maliyet) ile = 500 Dolarcık demek. Buna toplamda 5-6 bin TL’lik telsiz ve 4-5 bin TL.lik de anten donanımını, gönderilecek 2.000 QSL kart maliyetini de eklerseniz çalışmaya verilen önem aklınızda biraz daha iyi canlanabilir.
Bana tahsis edilen bir güç kaynağı, bir Yaesu FT-857 ve harici hoparlör donanımı bir takım çantasından oluşturulan küçük bir masa üzerine yerleştirildi. FT-857 küçük boyutlarına rağmen kullanımı kolay ve çok tatlı bir cihaz.
Bütün gün 100 Watt ile çalışmama rağmen hiç sorun çıkarmadı ve ısınma problemi yaşamadım. Minibook’umu da donanımın hemen yanına yerleştirdim. Anten ve elektrik kabloları emniyet açısından son kez kontrol edildi, sonra güç kaynağı ile telsizimi açtım.
Frekansı LSB bandında 7092 MHz. ye getirdim ve sesi biraz yükselttim. Tanıdık hışırtı başladı bile. HF bandları ne yazık ki diğer bandlara benzemiyor. Bandlarda sürekli var olan bir gürültüye katlanmanız gerek, ama alışıyorsunuz. Hava hala kapalıydı, bandın uygun olmayabileceği ancak yine de denemeye başlamam bildirildi.
İlk çağrıyı 50 Watt güç ile ve Türkçe olarak başlattım.
“CQ, CQ, CQ … Burası TC7ZLH Zefre Deniz Feneri.”
Cevap yok. Gücü 100 Watt’a yükselttik, ardından bir daha denedim. İlk cevap veren Samsun’dan daha önce ziyaret anımı paylaştığım Ali ZÜMRÜT bey (TA6P) oldu.
Kendisi ile selamlaştık ve birbirimize sinyal/duyulabilirlik (RS) durum raporunu aktardık. Hava şartları ve propagasyonun çok kötü olduğunu ve beni net olarak duyamadığını ifade etti. Ardından Kayseri’den Musa ÇANKAYA bey (TB7MMT) ile görüştük o da duyulabilirliğimi düşük raporladı.
Bir kaç deneme daha yapıp ve kimseden cevap alamayınca hem moralim bozuldu hem hevesim kırıldı. Baktık olmuyor çalışma bandımın ve antenin değiştirilmesine karar verildi.
Bir adet Diamond CP-6 all band dikey (vertical) anteni çadırımdan biraz uzağa hep birlikte diktik, devrilmemesi için de iplerle gerdik. Çalışacağım band için SWR ayarı yeniden kontrol edildi, sonra diğer bandlar için de bana tarif edildiği şekilde SWR kontrolünü ben yaptım.
Bu kez benim 40 metre yerine 15 metre bandına geçmem istendi. Cihazlar kapatıldı ve filtre değişimi yapıldı. USB band 21.230 MHz’de bir süre bekledim ancak devam eden görüşmeyi kesmek ya da araya girmek etik olmadığı için 21.237 MHz’e geçtim.
Kural gereği bir süre dinlemede kaldım. Daha sonra kendimi tanıtarak “Is this frequency in use?” diye frekansın o an kullanılıp kullanılmadığından emin oldum. Bir süre daha bekledikten sonra çağrımı uluslararası ve uzak mesafe olacağı için İngilizce başlattım.
“CQ DX, CQ DX, CQ DX. This is TC7ZLH Zefre Lighthouse, Giresun Turkey” sonraki çağrıda da kendimi tanıttım. “CQ DX, CQ DX, CQ DX. This is TC7ZLH Zefre Lighhouse, Giresun Turkey. Operator Serenay USLU, my callsign TB9YDC. I’m 15 years old.“
Bu arada bir açıklama yapayım. Bu frekans (21.237 MHz) aslen benim B sınıfı amatör telsiz lkullanım isansımın dışında olan bir frekans. Ancak genel çağrıda kullandığım çağrı işareti özel bir etkinlik çağrı işareti ve tüm çalışmam birden fazla A sınıfı lisanslı amatörlerin denetiminde yapıldı. Ben de bu istasyonda denetimli operatör olarak çalıştım. Zaten kendimi de her on çağrıda bir tanıttım.
Biz genç amatörler kitabi ve kurallara uygun olarak alıştığımız ve böyle de yetiştirildiğimiz için yabancılarla konuşmak ilk anda zor oldu. Daha doğrusu özellikle zayıf gelen istasyonların çağrı işaretlerini anlamak. Uluslararası fonetik alfabeyi bazı istasyonlar olması gerektiği gibi kullanmıyordu veya kendi dilleri dışında İngilizce konuşan istasyonların aksanını anlamak biraz zamanımı aldı. İlk başlarda biraz utana sıkıla çağrı işaretini tekrarlaması için “again please your callsign!” desem de büyüklerim bunun ilk denemede normal olduğunu ve onların da bunu sorun etmeyeceğini ve anlayışla karşılayacaklarını söylediler.
Gerçekten de öyleydi, yaşların benden çok büyük olanlar bile gayet kibar bir şekilde tekrarladılar. Zaman zaman bazıları ilk boşlukta araya girip o kadar hızlı çağrı yapıyordu ki ben log defterime-logbook [1] işlemek için kalemi almadan o çağrısını bitirmiş oluyordu, kaçıracağım diye kalp atışlarım hızlandığını hatırlıyorum. Log yazılımını ilk anda kullanmak zor gelir diye kendi defterime not aldım.
Bir ara uzak ve çağrı işaretinin ilk harflerini konuşurken yutan bir istasyondan 4 kez yenilemesini istemek zorunda kaldım. İlerleyen zamanda alıştım ama bu kez de başka bir istasyon ile bir türlü anlaşamadık. Çağrı işaretimizin (TC7ZLH) tüm harflerini tam alıyor, ama teyit maksatlı söylerken Z (Zulu) yerine R (Romeo) diyordu. Eh! Bana karşı sabırla yaklaşılmıştı ben de aynı şekilde sabırla 6 kez tane tane tekrarladım, en sonunda anlaştık.
Bir bayan (Dunia, Canary Islands, EA8MT) amatör çağrısına cevap verip ülke prefixini kontrol ettiğimizde Kanarya Adaları’ndan çıkış yaptığını gördüm.
Ona biraz torpil yapıp daha fazla zaman ayırdım ve bir Türk bayan amatör olarak kendisine teşekkür ettim, ülkemin selamlarını gönderdim. Hemen ardından aynı bölgeden iki amatör ile daha görüşme şansı yakaladım.
Aklım sürekli çağrıları kaçırmamak ve çağrı işaretlerini log defterime kaydetmeye yoğunlaşmışken büyüklerim bir ara cevap verdiğim istasyonu dinlemeye geldiler.
Meğer konuştuğum istasyon Çin’denmiş, onun ardından da 2 Japonya ve bir Amerika çağrısı geldi.
Hava soğuk olsa da böyle sık çağrılar gelmeye başlayınca benim de neşem yerine geldi tabi. Sonra ne olduysa bir anda oldu. Anlam veremediğim bir şekilde pile-up dediğimiz olay oldu. Yani birçok istasyonun tek bir istasyona çağrı yapması nedeniyle yığılma.
Meğer çalışmamızı takip eden Ali Bey (TA6P) ve Tevfik Aydın KAZANCIOĞLU (TA1HZ); DX sitesine çalışma hakkında bilgi vermiş ve genç bir operatörün çalıştığını yazmışlar.
Ülkemizde olsun yurt dışında olsun genç radyo amatörlere her zaman özel önem verilir. Bu çalışmada da genç bir operatörün bulunması demek bunun aynı zamanda bu bir eğitim, yetiştirilmesi demek. Bu durumlarda herkes elinden gelen yardımı yapar.
Özellikle İtalyan ve Rus istasyonlarının yüksek güçle çıktıkları belliydi ama çağrıları birbirine girdi. HF çalışmada bazen iki kişi görüşme yaparken siz konuşanlardan sadece birini duyabiliyorsunuz. Böyle karışıklıklar bu tür çalışmalarda normal karşılanıyor, ama normal şartlarda kimse kimsenin çağrısına saygısızca müdahale etmez.
Neyse, o karışıklıkta bir kaç istasyonun çağrısını kaçırdımsa da imdadıma Ali Bey (TA7EM) yetişti ve not almama yardım etti. Sonra yeniden çağrıma devam ettim. Kanarya Adaları, Çin derken Japonya, Almanya, Hollanda, İtalya, Rusya, Bulgaristan, İsviçre, İsveç, Fransa ülkeleri ile de görüşmelerim oldu. Birçoğu özellikle benim çağrı işaretimi ve ismimi aldı iyi dileklerde bulundu ve ayrıca QSL kart göndereceğini belirterek başarılar diledi.
Dursun bey (TB7MCX) resimlerimizi çekerken ben de İsmail Beyin (TA7EA) bilgisayarını kullanarak Facebook üzerinden kendi grubuma mesaj ve fotoğraf gönderdim, ilk kutlayan tabi ki beni merak eden ve özleyen sevgili annem oldu.
Daha sonra USA’da bulunan ve tebrik eden TAMSAT’tan Levent ŞAŞMAZEL beye (WW2L) yine Facebook üzerinden mesaj gönderip, görüşüp görüşemeyeceğimizi sordum. 14 MHz.de deneme yapabileceğimizi belirttiği mesajını ise ancak eve döndükten sonra fark ettim.
Hava kararmaya başlayınca yamaç kenarında bulunan çadırım gece hem tehlikeli hem de rüzgar alacağı için önce yerini değiştirdiler ve kuytuya aldılar, ancak daha sonra sonra üşümemem için hiç üşenmeden tüm donanımı Hidayet Beyin (TA7EH) çadırına taşıdılar.
Gece 21.00 gibi artan soğuk iyice kendini hissettirmeye başladı ve yorgunlukla beraber uyku da çöktü. Sürekli çağrı yapmak da haliyle boğazınızı da yoruyor. Ne yalan söyleyeyim, son zamanlara doğru uzandığım yerden bile çağrı yapmaya çalıştım.
Gece kalınması planlanmıştı ancak büyüklerim ilk deneme için bu kadar çalışmanın yeterli olduğunu, sağlığım için kendimi daha fazla yormamam gerektiğini ve gece kalmayıp eve dönmem gerektiğini söylediler.
Pazartesi günü öğrendim ki büyükler yaklaşık 2.000 log kaydı tutmuş. Logbook’uma baktım, bendeniz ise naçizane yaklaşık 65 adet QSO kaydı almışım. Fenerde bulunan büyüklerim yine de beni tebrik ettiler ve başarılarımın devamını dilediler. Artık bu takım çalışmasında beni de aralarında görmek istediklerini belirttiler.
Düşünebiliyor musunuz? 15 yaşındayım, deniz kenarında minik bir çadırın içinde Dünyanın dört bir yanına üstelik hiç bir ücret ödemeden ulaşabiliyorum ve hiç tanımadığımız ilk kez sesini duyduğumuz insanlarla çok sıcak bir şekilde selamlaşıyor ve iyi dileklerimizi iletiyoruz. Telsizlerimizde cep telefonu gibi kontör derdi yok zaman derdi yok.
Karadeniz kıyısında tıpkı dibinde bulunduğumuz deniz fenerinin ışığı gibi gibi ben de sesimi uzaklara ulaştırdım. Komşumuz Yunan operatörlerini benim frekansımda duyamadım ancak sağolsunlar DX sitesinde başarılar dilemişler, sonradan okudum.
Ne güzel değil mi? Yaşınızın, mesleğinizin, ülkenizin, derinizin renginin hiç bir önemi yok. Havaya çıktığınızda herkes eşit ve sadece radyo amatörü.
Bu yazıda anlattıklarım bazı okuyucularımıza garip gelebilir. “15 yaşındasın, bayansın, ne gerek var bu yorgunluğa” diyebilirler. Güvenlik problemim yoktu, çünkü yerel güvenlik birimlerine ve mülki makamlara gereken resmi bildirimler önceden yapılmıştı, babam ve kalabalık bir amatör grubu ile birlikteydim, üstelik sağolsunlar hep el üstünde tutuldum. Yorulduğumu itiraf edebilirim ama bunu severek yaptım.
Her şeyden önce işi gereği çok az bir araya gelebildiğim babam ile birlikte bir arada çok güzel ve uzun bir zaman geçirdim. Özlediğim doğanın tam ortasındaydım.
Çiçek topladım, kayalara tırmandım, toprağa dokundum, resim çektim, deniz kenarında taşlardan atlarken ayakkabım su aldı, üşüdüm, deniz kenarına indim, anten gerdim, saçlarıma, paçalarıma otlar yapıştı… Tam bir yaramaz çocuk oldum ama özgürdüm.
Söyler misiniz? Çocuklarınız; o koca ve soğuk beton binaların arasında, kutu kutu evlerde bunların hangisini yapabiliyor?
En önemlisi de ülkemi “TC” prefiksi ile temsil ettim ya o hepsine bedel. Japonya’dan Kanarya Adaları’na kadar olan alanda bir Türk gencinin sesini gümbür gümbür duyurdum.
Yaşım küçük mü? O zaman size şunu okumanızı tavsiye ederim. Bu ülke için canlarını hiçe sayan, yaşıtım olan ve adlarına “hey 15’li 15’li” türküsü yazılan o genç kahramanları düşünün. Onlar o gün bu ülke için savaşta, ben bugün yine bu ülke için barışta Türkiye’min sesini duyurdum. Benim yorgunluğum, uykusuzluğum ne ki!
Bir çalışma da böyle bitti ve gece 23.00 gibi eve geldik. Heyecanlı bir şekilde yaşadıklarımı annem ile de paylaştım.
O da beni tebrik edip öptü ve sonradan ikimize de inceden dokundurdu. “Eh Dünyanın öbür ucu ile bile görüştüğünüze göre, artık benim mutfaktaki küçük televizyonuma da iyi bir anten yaparsınız, iki amatör telsizci olarak bu sizin için çok zor olmasa gerek” dedi. Hani terzi kendi söküğünü dikemezmiş ya, bizim ki de o hesap işte
Eğer fırsat bulabilirsek ve imkân olursa bir sonraki fener çalışmasına da katılmayı düşünüyorum. Bu kez daha hazırlıklı gideceğim ve yanıma diğer donanımlarımı da alacağım.
TA2IRU ile çoklu (multi) operatör çalışırsak boşta olduğum zamanlarda iki değişik HF [2] QRP [3] alıcı kitimi, SSTV ve uydu çalışmasını deneyeceğim. TAMSAT yönetim kurulu başkanı değerli büyüğüm Tahir DENGİZ beyin (TA2T) ilk uydu çalışmamdan (ITUpSAT1) sonra bana hediye ettiği UHF Dual Moxon antenimi ve yetiştirebilirsek bir VHF YAGI anteni de götürüp uydu üzerinden uzak mesafe karşılıklı QSO’yu [4] da deneyeceğim. 2 gün boyunca nasılsa uygun geçiş açısı ve FM rölesi olan bir uydu buluruz. Kimbilir, belki şansımıza o günlerde Uluslararası Uzay İstasyonu (ISS) denk gelir.
Fırsatınız olur ise özellikle bayan ve genç amatörleri o gün bu çalışmaya bekliyorum. Siz de o gün mikrofonun başına geçin ve hep birlikte ülkemizi tanıtalım, sesinizi duyurun. Hatta gerekirse o gün evdeki istasyona siz el koyun
Bir yazının daha sonuna geldik. İşte böyle anlattığım gibi güzel bir gün yaşadım. Yazımın başlığındaki gibi “Bir Deniz Feneriydim O Gün Karadeniz’de“.
Dilerseniz konuyla ilgili sorularınızı, yorum ve eleştirilerinizi buradan bana iletebilirsiniz. Bu güzel ve heyecanlı çalışmada fenerde ve istasyonlarında bana destek olan tüm büyüklerime, radyo amatörlerine teşekkür ve saygılarımı sunarım. Görüşmek üzere.